SON ASLAN

 

Bu kitap 2009 Şubat da bitmişti. Yaklaşık 2 yıllık bir çalışmanın emeği 29 Mart seçimleri nedeniyle farklı anlaşılmasın diye kitabın çıkış tarihini altı ay ileri aldım. Ama içindeki yazılara dokunmadan…

 

 

                      ŞUBAT 05.02.2009

 

 

Güneş bu güzide şehrin üzerinde batmak üzereydi,  son aslan bugün bayağı yorulmuştu.  Kendi kendine konuşuyordu, yaklaşık 14 yıllık bu şehrin başkanıydı yokuş sarp mı sarptı artık. Güneşin ziyası da çok azalmıştı içinden neler neler geçirdi bir bilseniz…

Amanos dağlarının arasında kızıl güneş köz yığını gibi batıyordu artık soğukoluk yaylasında. Bir ara hanımına Zübeyde diye seslendi hatırlıyor musun ilk geldiğimiz günü yoruldum artık dedi. Yordu beni hayat yavaş yavaş hatırlıyordu. Aslan’ın gözünde anılar canlanmaya başladı. Çayından bir yudum aldı, hafifçe başını arkaya doğru dayadı.  Bütün bir hayatı geçti gözünün önünden… Yeniden doğruldu, gözlüğünü ve elindeki Oktay Sinanoğlu’nun Bye Bye Türkçe kitabını masanın üzerine bıraktı. Gözleri ağır ağır kapandı. Dalmıştı hülyalara… Ta çocukluk dönemlerine kadar…

Babam öğretmenlik yapan aslan gibi bir aslandı. Ali Aslan, annem ev hanımı Fatma Aslan’dı. Hatay’ın Erzin ilçesinde on bir çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelmiştim. Kalabalık bir aile yapımız vardı. Kavgaları oyunları gün batımından gece karanlıklara kadar sürerdi.

 

Babam çok iyi derecede Arapça eğitimi almış. Aldıklarını paylaşan öğreten biriydi. Hatay’ın Türkiye hudutlarına bağlandı dönemlerde ise Türkçe öğretmenliğine ihtiyaç vardı. Hiç düşünmeden evet deyip okullarda ders vermeye başladı. Çok büyük okuma hırsı vardı. Vahit Halef oğlu sınıf arkadaşıydı. Aynı ilçede doğdular. Antakya Lisesi’nden beraber mezun olduktan sonra,  dedemin ansızın vefatı ekonomik koşullardan dolayı babamın eğitimi yarım kalmıştı. Vahit Halef oğlu Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni kazanmış, birkaç arkadaşından biri idi.

 

Babam hep tıp okumak istemişti. Lise dönemlerindeki arkadaşların iyi bir yerlerde olması hep babamın içinde bir ukde olarak kalmıştı. Ekmekten sonra eğitim, bir milletin en büyük gereksinimidir.  Kendisiyle savaş veren bir insan en değerli insandı.

 

Manevi değerleri çok yüksekti Fransız döneminde milli ruhu sürekli içinde taşımış en büyük aslanlardan biriydi o bizlerin öncüsü yol gösteren ışığımızdı.

 

Türkçe konuşanların sayısının iki elin parmakları kadar az olduğu bir yerde bize bu şuuru yaşattı. Milli ruh inanç anlamında gece yarılarına kadar Türk devletinin büyüklüğünü milliyetçiliğini anlata anlata yetiştirdi. İlk tayin yerimiz Payas oldu. On dört yıl orada öğretmelik yaptı. Benim bir büyüğün? Ağabeyim Payas’ta doğmuş bundan önce iki kardeşimiz olmuş ve vefat etmişlerdi. Sonra bir senede Erzin de öğretmenlik yaptı. 

Sonra memleketteydik artık.  Samandağ’ında ailem tarafından ağabeyim el sütünde tutulurdu. Aklınıza gelecek bütün hastalıkları da yine onu bulurdu. Onun arkasından gelen ben evin bütün angarya işlerini sırtımda bulurdum.  Tarla kazma kümes hayvanları besleme işleri ve hamallık gibi vazifeler benim işimdi. Hiç aksamazdı.  Hayatta ya tozu dumana katarsın ya da tozu dumanı yutarsın. İşte benim tozu dumanı yuttuğum dönemlerdi.

Yörenin zor şartları altında ilçenin pek çok gencine türkce dersleri veriyordu.  O çevrede sevilen ve saygı gören bir aile idik. İslam edebiyatına ve fıkıh’a meraklı olan babam bizleri de bu çerçevede eğitti öğretti.  Samandağ’ında gazete okuyan tek aile bizdik gündelik gazeteler her gün gelemezdi. İki üç gün geç olsa da gazete gelirdi. Her yaz iki roman bitirirdim. İnsan aklın sınırlarını zorlamadıkça hiçbir şeye ulaşamaz. Bunu o zamanlar fark ettim. Artık kitap kurdu olmuştum.

 

On bir kardeştik babam bir yandan öğretmenlik yapıp, bir yandan da kendimize ait narenciye bahçelerinde çalışarak geçimimizi sağlıyordu.  Ben İlk ve orta öğrenimi Samandağ’ında okudum okul yolunda çok dayak yedim okul ile ev arası yaklaşık iki kilometre vardı. Dayak yiye yiye atmayı da öğrenmiştim artık.